Kanun-ı Esasi

Bu yazıda Osmanlı Devletinin ilk anayasası olan Kanun-ı Esasi (1876 Anayasası) konusunu inceleyeceğiz.

KISACA ÖZET
Kanun-ı Esasi Osmanlı Devletinin ve Türk tarihinin ilk anayasasıdır. 23 Aralık 1876 tarihinde ilan edilmiştir. Kanun-ı Esasi ile Osmanlı Devleti anayasal düzene geçerek meşruti monarşi halini almıştır. Osmanlı tarihinde Meşrutiyet dönemi başlamıştır. İlk Osmanlı anayasası uyarınca, Osmanlı Devletinde ve Türk tarihinde ilk genel seçimler yapılmış ve ilk kez parlamento oluşturulmuştur.

1876 Anayasası 1878 yılında Sultan 2. Abdülhamit tarafından fiilen askıya alınmıştır. 1908 yılında 2. Abdülhamit seçimlerin yapılmasına ve Mebusan Meclisinin toplanmasına izin vererek Kanun-ı Esasiyi tekrar işler hale getirmiştir.

Kanun-ı Esasi’nin İlanını Hazırlayan Faktörler

İlk Osmanlı anayasasının hazırlanarak yürürlüğe konulması birçok iç ve dış faktöre bağlı olarak ortaya çıkmıştır.

Tanzimat Dönemi ve Yeni Osmanlıların Etkisi

Tanzimat döneminde kabul edilen Tanzimat Fermanı ve Islahat Fermanı Osmanlı Devletinde anayasal düzene geçişe yönelik ilk düzenlemelerdir. Padişahın gücünün kanunlarla sınırlandırılması, dini ve etnik kökenine bakılmaksızın hukuk önünde herkesin eşit olması, özel mülkiyetin güvence altına alınması, yargılama yapılmadan ağır cezaların verilmemesi, vergide eşitlik ve adalet gibi ilkeler kabul edilmişti. Bu açıdan ilk Osmanlı anayasasının kabul edilmesi ve meşruti monarşi düzenine geçme Tanzimat döneminde atılan adımların devamı sayılır.

Tanzimat dönemi sonlarına doğru Yeni Osmanlılar olarak isimlendirilen aydın grubu ortaya çıktı. Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi, Şinasi gibi isimlerden oluşan bu aydınlar anayasal düzene geçilmesi, seçimlerin yapılarak bir meclisin oluşturulması, özgürlüklerin genişletilmesi gibi konuları savunuyorlardı. Basın yoluyla bu fikirler Osmanlı toplumunun okumuş kesimlerinde yayıldı.

İç Siyasi Gelişmelerin Kanun-ı Esasinin İlanına Etkileri

Osmanlı Devleti 1870’li yılların başında siyasi ve ekonomik sorunlarla boğuşuyordu. Dönemin padişahı Sultan Abdülaziz, sadrazamı değiştirerek yeni bir hükûmeti göreve getirdi. Ancak yeni hükûmetin gelmesi sonrasında da siyasi karışıklık sona ermedi. Üst düzey devlet adamları Sultan Abdülaziz’e karşı bir darbe gerçekleştirdiler. Darbeciler Sultan Abdülaziz’in yerine kardeşi Şehzade Murat’ı tahta geçirdiler.

Sultan 2. Abdülhamit
Sultan 2. Abdülhamit’in şehzadelik yıllarına ait bir fotoğrafı.

5. Murat’ı tahta çıkaran yönetici grup daha sonrasında yapılacak düzenlemeler konusunda ihtilafa düştü. Mithat Paşa ve etrafındaki Yeni Osmanlılardan Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi kişiler bir anayasanın hazırlanarak meşruti monarşi rejiminin kurulmasını isterken, Hüseyin Avni Paşa’nın başını çektiği karşı grup buna muhalefet ediyor, en azından henüz vaktinin gelmediğini düşünüyorlardı. Ancak, Hüseyin Avni Paşa’nın, onu Abdülaziz’in ölümünden sorumlu tutan bir subay tarafından öldürülmesiyle Mithat Paşa ve meşrutiyet taraftarlarının önü açılmış oldu.

Bu arada, 5. Muratın psikolojik rahatsızlığının iyice artması nedeniyle Mithat Paşa öncülüğünde tahttan indirildi. Yerine anayasal rejimin kurulmasına destek vereceğini söyleyen 2. Abdülhamit getirildi.

Dış Gelişmelerin 1876 Anayasasının İlanına Etkileri

Bu dönemde Osmanlı Devleti’ne bağlı özerk bir prenslik olan Sırbistan, Rusya’nın teşvikiyle Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. Osmanlı ordusu Sırp ordusunu yense de Rus baskısı nedeniyle durumu lehine çeviremedi. Rusya ayrıca Bulgaristan’a geniş bir özerklik verilmesi ve reformlar yapılması konusunda Osmanlı Devletine baskı yapmaya başladı.

Diğer Avrupa devletlerinin de karışmasıyla Balkan halkların durumunu görüşmek üzere İstanbul’da bir uluslararası konferansın toplanmasına karar verildi. Bu durum hükûmetin anayasa hazırlıklarını hızlandırmasına neden oldu. Çünkü başta Mithat Paşa olmak üzere, bazı hükümet yetkilileri anayasayla gerekli düzenlemeler yapılır ve tüm halkı kapsayacak birtakım haklar ve özgürlükler tanınırsa Avrupa devletlerinin istedikleri reformlara gerek kalmayacağını ve böylece dış müdahalenin önlenebileceğini düşünüyorlardı. 1976 Anayasası İstanbul’da toplanacak olan Tersane Konferansından önce hazırlandı ve konferansın açıldığı gün ilan edildi.

Sonuç olarak, Tanzimat ve Islahat Fermanlarında olduğu gibi, Kanun-ı Esasi’nin ilan edilmesinde de dış baskıları savuşturma güdüsü etkili olmuştur.

Kanun-ı Esasi’nin Hazırlanması ve İlanı

Sultan Abdülaziz’in tahtan indirilmesi ve 5. Murat’ın padişah olmasından sonra Mithat Paşa gibi bazı devlet yöneticileri anayasa taslakları üzerinde çalışmaya başlamışlardı. 2. Abdülhamit tahta geçmeden önce anayasayı ilan edeceğine dair söz vermişti. Tahta geçtikten sonra, 2. Abdülhamit özellikle Fransız anayasalarına dayanan bazı çalışmalar yaptırttı. Böylece, birçok farklı taslak ortaya çıkmıştı.

Kanun-ı Esasi , İlk Osmanlı anayasası
İlk Osmanlı anayasası Kanun-ı Esasi

1976 Ekim ayı başlarında anayasayı hazırlamak üzere bürokratlar ve ulemadan oluşan, Hıristiyan üyelere de yer veren 28 kişilik bir kurul kuruldu.

Bu kurul önceki taslaklardan ve bazı yabancı anayasalardan yararlanarak ilk Osmanlı anayasasını hazırladı. Heyet-i Vükela’dan (Bakanlar Kurulu) geçen metin, padişah tarafından da kabul edildi ve 23 Aralık 1876’da ilan edildi. Böylece Osmanlı tarihinde 1. Meşrutiyet dönemi başlamış oldu.

Kanun-ı Esasi uluslararası konferansın (Tersane Konferansı) açıldığı gün ilan edildi. Osmanlı anayasasının kabulünü ilan eden top atışlarını konferansa katılan yabancı üyelere izah eden Hariciye Nazırı Saffet Paşa, böylelikle  Osmanlı ıslahatı için çalışmasına gerek kalmadığını bildirmişti. Ancak bu strateji pek işe yaramadı. Rusya ve Avrupalı devletler Balkanlarda düzenleme yapılmasını istedi. Osmanlı Devleti bu teklifleri kabul etmeyince 1887-1888 Osmanlı-Rus Savaşı, diğer adıyla 93 Harbi başladı.

Kanun-ı Esasi’nin Önemli Maddeleri

1876 Anayasasının getirdiği meşrutî monarşi rejimi, önemli bir takım yenilikler getirse de, devlet yönetim anlayışı ve yapısında radikal sayılabilecek bir değişim getirmiyordu. Anayasada, padişahın geleneksel egemenlik hakları, gücü ve yetkileri önemli ölçüde korunuyordu. Egemenliğin kime ait olduğuna (halka veya hükümdara) dair açık bir hüküm bulunmuyordu. Ancak, 1876 Anayasasının içeriğine bakıldığında egemenliğin hükümdara ait olduğu anlayışının devam ettiği görülmektedir. Bir çok tarihçi ilk Osmanlı anayasasının güçlü bir parlamentoya dayanan gerçek bir meşruti monarşi rejimi kurmadığını belirtmiştir.

Yine de Kanun-ı Esasi Türk demokrasi tarihi açısından çok önemli bir gelişmedir. İlk kez anayasal bir düzene geçilmiş ve genel seçimlere dayanan bir parlamento açılmıştır.

Demokratik gelişim açısından, Kanun-ı Esasi’nin olumlu yönde katkıda bulunduğu önemli konulardan birisi kişi hakları ve özgürlükleridir. Bu konu 1876 anayasasında, Tanzimat’ın bu konuda getirdiklerini çok aşan daha özgürlükçü bir anlayışla ve daha tutarlı, bütüncül bir tarzda düzenlenmiştir.

1876 Anayasasının hukuk düzeni ve temel hak ve özgürlüklerle ilgili önemli maddeleri şöyledir:

  • Osmanlı Devleti uyruğu olan herkes din ve mezhebi ne olursa olsun Osmanlı sayılır. Bunlar, yasa önünde hak ve ödevler bakımından eşittirler.
  • Osmanlıların tümü başkalarının özgürlüklerine müdahale etmemek koşuluyla kişisel özgürlüğe sahiptirler.
  • Kamu düzenine ve genel ahlaka aykırı olmadığı sürece her Osmanlı din özgürlüğüne sahiptir. Devletin resmi dini İslam’dır.
  • Türkçe bilme şartıyla, her Osmanlının yeteneğine göre devlet memuriyetine girme hakkı vardır.
  • Vergiler ancak yasayla konulacak ve mükellefin gücüne göre alınacaktır.
  • Özel mülkiyete kamu yararı dışında ve bedeli ödenmeden el konulmayacaktır.
  • Konut dokunulmazlığı: Yasaların kararlaştırdığı durumlar dışında yetkililer meskene zorla giremezler.
  • İşkence ve diğer eziyetler kesin olarak yasaktır.
  • Kimse yasayla bağlı olduğu mahkemeden başkasına gitmeye zorlanamaz. Var olan mahkemeler dışında, olağanüstü mahkemeler ya da yargı kararı vermeye yetkili özel komisyonlar kurulamaz.
  • Yargılama açık bir şekilde yapılır. Herkesin mahkeme önünde tüm yolları kullanarak kendini savunma hakkı vardır.
  • Yargıçlar bir suçtan dolayı mahkûm olmadıkça görevden alınamazlar.
  • Mahkemeler bağımsızdır. Her türlü müdahaleden korunurlar.

Ancak Kanun-ı Esasi’de, bu hükümlerin yanında keyfi uygulamalara kapı açacak bazı düzenlemeler de vardı. Örneğin, bunların en meşhurlarından olan 113. madde padişaha “hükümetin emniyetini ihlâl ettikleri bir polis soruşturması sonucunda belli olanları” sürgüne yollama yetkisi veriyordu. Basın özgürlüğüyle ilgili olarak da, “kanun dairesinde serbesttir” gibi her yana çekilebilir bir hüküm getiriyordu. Sansür yasaklanmadığı gibi, düşünce özgürlüğünü açık bir şekilde teminat altına alan bir hüküm de anayasada yer almıyordu.

Ancak, Kanun-ı Esasi’yi bugünün demokrasi anlayışı ve şartları içinde değerlendirmek gibi anakronik yaklaşıma düşmemek gerekir. Anayasanın ilanından (1876) çok değil yarım asır önce Osmanlı padişahının gerekli gördüğü kişiyi idam ettirme yetkisi (“siyaseten katl”) vardı ve dönemin hükümdarı 2. Mahmut bu yetkisini kullanmaktan hiç çekinmezdi.

Tabii bir de “uygulama sorunundan” bahsetmek gerekir. Belirli bir konunun anayasada teminat altına alınması ve hatta bu doğrultuda kanuni düzenlemelerin yapılması, o konudaki zihniyet ve uygulamaların otomatik olarak değişeceği anlamına kesinlikle gelmez. Bu saptama özellikle devlet iktidarının vatandaşlar lehine sınırlanması, temel hak ve hürriyetlerle ilgili konularda geçerlidir.

Kanun-ı Esasi’de ortaya konulan ilkelerin hukuk sistemimize tam olarak yerleşmesi için daha çok uzun yılların geçmesi gerekecektir. Hatta yukarıdaki ilkelerin bazılarının günümüz Türkiye’sinde hala tam olarak uygulanamadığı söylemek yanlış olmayacaktır.

Sonuç olarak 1876 Anayasasının getirdikleri önemlidir. Çünkü hiçbir ülkede insan hak ve hürriyetleri bir çırpıda yerleşmez. Bunun için uzun bir sürece ihtiyaç vardır. Kanun-ı Esasi birçok temel özgürlüğün en azından ilkesel düzeyde kabul edilmesi ve devletin ana hukuki metnine girmesi açısında bu süreçteki önemli dönüm noktalarından birisidir.

Kanun-ı Esasinin Askıya Alınması ve 2. Meşrutiyet

Tersane Konferansının sonuçsuz kalması üzerine Rusya Osmanlı Devletine savaş açtı. Yapılan savaşta Osmanlı orduları yenildi. Rus orduları İstanbul önlerine kadar geldi. Osmanlı Devleti ateşkes istemek zorunda kaldı.

Yaşananlar üzerine Meclis-i Mebusan’da ve kamuoyunda hükûmete karşı tepkiler ortaya çıktı. Tepkilerin kendine yönelmesinden çekinen Padişah 2. Abdülhamit ipleri tamamen eline almaya karar verdi. Dış siyasi şartları gerekçe göstererek 13 Şubat 1878’de Meclis-i Mebusanı süresiz olarak tatil etti. 2. Abdülhamit’in müdahalesi hukukî açıdan sadece Meclis’i tatil etmiş, ama Kanun-u Esasî’yi yürürlükten kaldırmamıştır. Ancak, en temel unsuru ortadan kalkan anayasanın uygulamada işlevsiz hale geldiği açıktır. Hukuki statüsü ne olursa olsun, bu durum meşrutiyet döneminin sonunu getirmiş ve Sultan 2. Abdülhamit’in otoriter yönetimi başlamıştır.

1908’de 2. Abdülhamit’in iktidarına muhalefet iyice artmıştı. Balkanlarda bazı askerler isyan ettiler. Bunun üzerine 2. Abdülhamit 24 Temmuz 1908’de yayımladığı bir tebliğle Kanun-i Esasiyi yeniden yürürlüğe koydu. Böylece 2. Meşrutiyet dönemi başlamış oldu.

Kurtuluş Savaşı döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 20 Ocak 1921 tarihinde kabule dilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, Kanun-u Esasî’yi yürürlükten kaldırmamıştır. 24 maddelik kısa bir hukuki metin olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu 1876 Anayasasına ek olarak kabul edilmiştir.

Kanun-ı Esasi ve 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu 20 Nisan 1924 tarihinde kabul edilen yeni Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile yürürlükten kalkmıştır. Böylece ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-ı Esasi 1924 yılına kadar hukuki olarak yürürlükte kalmıştır. 30 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti ilan edildiğinde yürürlükte olan anayasa 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile birlikte Kanun-ı Esasi’dir.